Avrupa ve Ülkemiz Arasındaki Asıl Büyük Fark: %70 Potansiyel
Gelişmişlik düzeyi açısından her alanda ilk sıralarda yer alan Avrupa Ülkeleri ve özellikle de AB üyesi olan üyeler, sigortacılığın gelişiminde de ipi göğüslemeyi sürdürmektedir. Deprem gibi binlerce canımızı bizlerden alan, milyar dolarları aşkın maddi zarar ile ülke ekonomisini etkileyen bir gerçeği yaşayan ülkemiz, tüm bu olumsuzluklara rağmen sigortacılıkta büyümesini sürdürmektedir.
Son 20 yılda tüm dünya da sıçrama yaşayan sigortacılığın bu gelişim serüveninde doğal afetlerin ve genç nüfusun endeksinin oldukça büyük etkisi bulunmaktadır.
Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfusun genel dağılımdaki oranının artmasına paralel olarak sigorta risk haritasının ağırlaşması, sigorta primlerinin artması birbirini tamamlayan iki denklem gibidir. Buna karşılık genç nüfusumuzun payının yüksek olmasına rağmen sigortalılık payının ‘’zorunlu sigortalara rağmen’’ çok düşük olması Avrupa da ki durumun bizdeki ters yansımasını ifade etmektedir.
Covid19 döneminde teknolojik alt yapısı ile Avrupa karşısında adeta gövde gösterisi yapan ülkemiz sigortacılığı, yaş dağılımında ve buna bağlı büyüme de maalesef sınıfta kalmıştır. Yaşlanan Avrupa nüfusu karşısından gençleşen ve %70’lik kısmı 15-64 yaş aralığında olan ülkemiz sigortacılık açısından bunu iyi değerlendirmek zorundadır.
%70’lik bu büyük potansiyeli değerlendirirken sektörümüzün de elbette önünde büyük engeller bulunmaktadır. Özellikle de Covid19 ve sonrası süreçte etkisini artıran bu unsurların bertaraf edilmesinde devlet politikalarının, kanun koyucu ve düzenleyici unsurların büyük rolü bulunmaktadır. %70’lik potansiyeli iyi değerlendirip sektör prim üretimini 3-4 katına çıkarma ihtimali olan gerçeklerin hayat bulmasında rolü üstelenenlerin motivasyonu da oldukça önemli yere sahiptir.
Sadece zorunlu sigortalarda değil isteğe bağlı olan ya da lüks olmaktan çıkan ve sosyal güvenlik ile de bütünleşik sigorta branşlarında da sektörümüzün ve tüketici beklentisinin artmaya meyilli olması oldukça umut vericidir. Yaşadığımız doğal afetlerin tüketim endeksine yarattığı katkı, kötü olaylardan menfaat edinir gibi bir imaj yaratsa da ülkemizin bu olağanüstü durumunu sigorta sektörü olarak iyi değerlendirmemiz bir nevi milli görevdir. Bu tür durumlarda sigorta penetrasyonunu artıracak girişimleri yapmaz isek eğer gelecekte benzer durumlar karşısında daha hazırlıksız ve sadece canıyla değil maddi kayıpları ile de varsıl olmaktan uzaklaşan, Avrupa ülkeleri ile yarışır durumdayken geride kalan bir ülkeye dönüşmemiz mümkün olacaktır.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi muasır medeniyetler seviyesine ulaşmamız elbette mümkündür. Fakat bunu yaparken tüm alanlarda ve sürdürülebilir kılmamız ise zorunludur. Bugün Avrupa veya AB ülkelerinde sigorta verilerine baktığınız zaman büyük dalgalanmaları görmeniz hemen hemen mümkün değildir, büyük doğal afetler karşısında bile kendi iç ve dış dengesini koruyan bu iç sistemler bütünü Portekiz ana karasından tutunda Baltık ülkelerine kadar kendi güven zincirinde kalmayı başarmaktadır.
100. Yılımızda büyük bir ülke olmanın haklı gururunu yaşarken %70’lik 15-64 yaş potansiyelimizi sigorta açısından iyi değerlendirmek ve bunu kalıcı hale getirmek zorundayız. Bunu yaparak belki de Cumhuriyetimize karşı en büyük görevimizi de yerine getirmiş olacağız.