Dolar 34,6229
Euro 36,2471
Altın 2.907,25
BİST 9.659,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 11°C
Az Bulutlu
İstanbul
11°C
Az Bulutlu
Sal 11°C
Çar 12°C
Per 14°C
Cum 14°C

MEMUR-SEN’in Başarılı İsmi Sevgi Yücel Sorularımızı Cevapladı

MEMUR-SEN’in Başarılı İsmi Sevgi Yücel Sorularımızı Cevapladı
7 Mart 2021 21:59

MEMUR-SEN İstanbul İl Kadınlar Komisyonu Başkanı Sevgi Yücel konuğumuz oldu. Sivil Toplum ve Sendikacılık faaliyetlerini önde gelen kurumlarından MEMUR-SEN bünyesinde emek ve hak mücadelesini veren Sevgi Yücel sorularımızı cevapladı ve 8 Mart Dünya Kadınlar günü hakkındaki düşüncelerini aldık.

MEMUR-SEN İstanbul İl Kadınlar Komisyonu
MEMUR-SEN İstanbul İl Kadınlar Komisyonu

Bir kadın olarak 8 mart ne anlam ifade ediyor sizin için?

Takvimlerde kutlanacak bir gün olarak yer etmiş olsa da bünyesinde gerçek manada çok farklı duyguları barındıran bir gün 8 Mart. Batıda, kadınların yok sayılması, emeklerinin görmezden gelinmesi ve yapılan eziyetlere karşı haklı direnişleri sonucu ödedikleri acı bedelleri hatırlatmaktadır. Bilindiği üzere 8 Martın tarih sahnesinde yer almasına sebep olan kendilerine dönük haksızlıklar karşısında tavır koyduğu ve mücadeleleri esnasında 126 işçinin öldürüldüğü olaydır. Bu sebeple kutlamalardaki sevin ve onore edilme hissiyatı, bu günün tarihe geçmesine sebep olan sıkıntılar ve ödenen bedelleri unutturur noktaya gelmemelidir. Gönül isterdi ki kadim değerlerimizde kadının şahsiyet olarak var olan rolü ile ve belki bir kahramanlık öznesi üzerinden gerçek bir kutlama yapılabilsin.

Yıllardır büyük mücadeleler ile emekçi saflarında bilek gücü ve akıl gücü ile emek veren birisi olarak 8 Mart ne anlam kazanıyor sizin için?

Sendika kimliğimle 8 Martı değerlendirdiğim zaman bireysel bakışımdan farklı bir yaklaşımda olmam mümkün değil. Bir kutlama kimliğiyle literatüre yerleşmiş olan 8 Martta; bir yandan çiçekler hediye edilecek, tebrik mesajları yayınlanacak, temenniler dillendirilecek diğer yanda dünyanın gözleri önünde savaş ve zulümlerin en ağır bedelini yine kadınlar ve onların gözlerine bakan eteklerinden hayata tutunan çocuklar ödemeye devam edecek. Eğer bu günün sonunda tebrik kutumuzu kutlama mesajlarıyla doldurmayı kar sayarsak bulunduğumuz yeri ve bakışımızı bir kez daha gözden geçirmemiz gerekecek. Bizler sendikacı kimliğimizle bu günü de vesile kılarak, kan ve gözyaşından beslenen kapitalizmin sömürü çarklarında bir dişli olmaktansa, kapitalizm tarafından türlü sebeplerle sömürülen, ezilen, yok edilen insanların sorunlarına eğilmeliyiz. Elbette ki buradan maksat yaratılmışlar arasında kadını diğer cinsten üstün tutmak ya da ayrı bir kefeye koymak değil. İnancımız gereği yaratılmış her bir canlının hakkını hukukunu korumak, savunmak bizim asli görevimizdir.

Kadınların emeklerinin karşılığı ücreti alabilmek için başlattıkları mücadelenin 1857 yılında başladığını da düşündüğümüzde aradan geçen sürede fazla bir ilerlemenin olmadığı görülecektir. Kadınların uğradığı eşitsizlik ve adaletsizlik hala devam etmekte, kadınlar arasındaki ayrımcılık da zihinlerimizdeki yerini korumaktadır. Her 8 Mart’ta bu ayrımcılığın giderilebilmesi için kadın-erkek her kesim tarafından dile getirilmekte sunulan çözümler yetersiz kalmaktadır. Seçme seçilme hakkının verildiği sürekli vurgulanan kadın günümüzde ne giyeceğini giymeyeceğini dahi başkaları tarafından dayatılan bir konumda görülmeye devam etmektedir. Emekçi saflarında yer alan biri olarak kadına ve emeğine dair tahlil ve tekliflerimizi daha güçlü dillendirerek mevcut ezberin dışına çıkılabileceğine, kültürümüzün, inancımızın izlerini taşıyan politikalar geliştirebileceğimize inanıyorum. Çünkü kadın ve emek konusunda gerçek bir dönüşüm gerçekleştirecek niceliğe de niteliğe de sahibiz. MEMUR-SEN’li kadınlar olarak sendikal mücadelemizi cinsiyet parantezine alarak daraltmıyoruz çalışma yaşamında kadınların yaşadıkları sorunlar birincil sorumluluğumuz olduğu kadar memur sendikacılığının temel sorunlarının tamamı sorumluluk alanımız. Bu bakış açısıyla toplu sözleşme ve diğer sosyal diyalog mekanizmalarında da adımlarımızı ve ayak izlerimizi görmemeniz mümkün değil. Biliyoruz ki kadının olmadığı her alan eksiktir. Kadının anne ve eş kimliğinden soyutlanarak iş gücüne çekilmesinin doğurduğu sömürünün ve bu sömürünün aile kurumunu zayıflattığının farkındayız. Bu nedenle İş yaşam uyumunu tüm kadın ve erkekler için istiyoruz. Kamu çalışanlarının sorunları için çalıştık şimdiye kadar ve bundan sonra da çabalamaya devam edeceğiz. Bugün elde edilmiş ne kadar hak ve özgürlük varsa, mücadele sonucu kazanılmıştır. Hazır bulduğumuz ortamlar, sosyal ve özlük hakları; gelinen noktanın ardındaki emeği kimi zaman unutturabiliyor. Anma ve kutlama günleri bunu hatırlattığı için önemlidir. Sendikacı için emek azizdir. Bu aylayışla yaklaşıldığında bu ve benzeri tarihler emek sömürüsünün son bulmasına katkı sağlayacak araçlardır. Sembolik olarak yapılmış adlandırmanın bugün avantaja dönüştürülebileceğini düşünüyorum. En azından var olan olaylar pratik yaşamda karşımıza çıkan olumsuzlukları bugün vesilesiyle dile getirebiliriz ya da olması gerekenler üzerinden söylemlerimizi paylaşabileceğimiz bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Emekçi bir kadın olarak bugünü önemsiyorum, çünkü bugün tüm alıcılar kadınlar gününe odaklanmış durumda Hem dünyada hem de ülkemizde kadınların sosyal hayat içinde varoluşları önemli oranda sağlıklı bir forma dönüşse de çalışma koşulları içinde karşılaşılan ve kadın olmaktan kaynaklı haksız uygulamalara tarihler ne gösterirse göstersin tavır koymak zorundayız. Bütün özel günler bizim için bu tavrı gösterceğimiz birer araçtır.

Zorlu bir dönemde emek mücadelesi içerisinde güçlü ve mühim bir örgüt içerisindesiniz. MEMUR-SEN içerisinde emekçi bir kadın olmak, bu hissi bize biraz anlatır mısınız?

Sivil toplum örgütleri içerisinde yer almak hayata bakış açınızla ilgili olan bir durumdur. Kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz? Yaşam koşullarınızı hangi amaçlar doğrultusunda şekillendiriyorsunuz? Sorularına verdiğiniz cevaplar yaşamınızda durduğunuz yeri belirler. İnsan için bugün artık uzak kavramı anlamını yitirmek üzeredir. Dünyanın öbür ucundan size yöneltilmiş yardım çığlıklarını duymamanız mümkün değil. Kimi zaman sadece izlemekle yetinir kimi zaman da vicdanınızın sesi sizi rahat bırakmaz duyduğunuz sesi takip edersiniz. İşte o noktada vicdan sahibi her insan gibi yapılabileceğim bir şeyler mutlaka olmalı, dersiniz. Bu kırılma noktasıdır ve başlangıç için çok önemlidir. Çünkü bu vicdanın sesidir. Ben ne yapabilirim, sorusunun peşine düşmektir. Kendi başınız derde girmeden ihtiyacınız olmadan önce dertlenmektir bu. Sonrasında algılarınız değişir ve etrafınızda bu alanla ilgili çalışmalara dair farkındalık oluşur, ya da siz oluşturursunuz.

Bu ses güçlendikçe kendinizi mutlaka ya dua ederken, ya koli taşırken ya da bir eylemde bulacaksınız. Gösterilen tavır, gördüğün bir haksızlığı elinle düzelt elinle düzeltemiyorsan dilinle düzelt buna da gücün yetmiyorsa kalpten kızgınlığını göster, tavır al düsturunun hayata geçirilmiş hali olur. Bu hareket zorlu bir yolculuğun ilk adımıdır. Bu yolculukta seninle aynı sese kulak vererek harekete geçmiş nice yol arkadaşlarına da ihtiyaç duyarsın.

Sizin canınızı yakan, gözünüzü yaşartan, çığlığını duyduğunuz sesleri duyabilecek duyarlılıkta olan insanlarla bu yolu yürüyebilirsiniz. Hayata bakışınız fikriniz zikriniz her şeyden önemlisi kökünüz, değerleriniz aynı olan insanlarla aynı ritimde koşabilirsiniz. Aynı yöne baktığınızda yüreği aynı şeyler için çarpan ve yanan insanlarla yoldaş olursunuz. Gönlünüzü verdiğiniz yola ömür verirsiniz. Benim yolculuğumda bu soruyla başladı.

Öğretmenliğimin ilk yıllarında ne yapabilirim sorusunun cevabı tatil için İstanbul’a her geldiğimde sivil toplum kuruluşları ile iletişime geçmek, öğrencilerimin durumunu anlatmakla başladı. Çaldığım kapıların birçoğundan ses geldi. Çevremden topladığım her türlü yardımı çuvallarla otogara taşıyıp otobüslerle köydeki öğrencilerime ulaştırmak için harekete geçtim. Sonra İlçe merkezine 40 km olan ve dört yıldır öğretmenin gitmediği bir Anadolu köyünde bayrağımızın dalgalandığı her karışı vatan toprağı bilmenin heyecanıyla başladığım mesleğimin ilk aylarında 28 Şubatın keskin soğuğunda, okul kapısını yumruklayan meslektaşlarımı gördüm. O anda kendi meslek örgütümün içindeki özgürlük mücadelem çoktan başlamıştı bile. Bireysel olarak mücadele edemeyeceğimi anlamam çok uzun sürmedi. Öğretmenler odasından sizi çıkartmaya çalışan, sizi protesto eden ve okulun kapısında durup size parmak sallayan meslektaşlarımın sendikalarından aldıkları güçle bunu yaptıklarını anladığımda bireysel mücadele dönemi de çok hızlı bir şekilde bitmişti. Post modern darbenin sopası ile kendi meslektaşlarını dövüyorlardı. Bu günlerde diğer meslek örgütlerinde de durum farklı değildi.

Bu dönemde anladım ki asıl mücadelem kendi meslek örgütünün içinde olmalıydı. Dahil olacağım STK haksızlıkların karşısında durmalı; ötekileştirme, tek tipleştirme hele ki darbecilerle asla yan yana gelmemeliydi. Mevcut olan sendikaları araştırırken Rahmetli Mehmet Akif İnan “Hangi düşüncede olursa olsun, hangi fikir kampı içerisinde yer alırsa alsın, onun bir insan olarak kabul görmesi, inancından dolayı horlanmaması lazım. İsterse benim inancımın tam zıttı olsun. Ben ona da hakkı hayat tanınmasının kavgacısıyım” sözü ile karşılaştım. Yolu kiminle yürüyeceğim diye düşünmüştük ya işte yolu yürüyeceğimiz kişi ve onun kurduğu sendika budur dedim ve yürüyüşüm başladı.

Kadınlar Komisyonu olarak bugün geldiğimiz noktada mücadelemizi cinsiyet parantezine alarak daraltmıyoruz çalışma yaşamında kadınların yaşadıkları sorunlar birincil sorumluluğumuz olduğu kadar memur sendikacılığının temel sorunlarının tamamı mesuliyet alanımızdır. Ancak bu bakışla cinsiyeti değil liyakati, eşitlik değil adaleti ikame edebileceğimize inanıyorum.

. Bu teşkilatın kadınları olarak ülkemizin tüm kırılma anlarında hep buradaydık tarihe gömdüğümüz başörtüsü yasağında da bizim emeğimiz vardır. 15 Temmuz’da darbecilerin akabinde darbe sevicilerin karşısında da yine biz vardık toplumsal dengenin tesisi sosyal adaletin temini için bu teşkilatın muadili de yoktur. Bu yüzden doğru yerdeyim diyorum ve bu yolu yürümeye değer insanlarla birlikteyim. MEMUR-SEN ailesinin bir üyesi olmaktan gurur duyuyorum

MEMUR-SEN’in kadınlarımıza ve emekçi kadınlarımıza yönelik pozitif ayrımcılığı yakından biliyoruz. Bunu bize açıklamanız, örgütünüzde bulunan diğer kadınların da sesi olmanız ve katılmak isteyen kadınlarımızın da heyecan katacaktır. Sizden bunu dinlemek bizi sonsuz mutlu eder.

Belki en son söylenecek bir sözü en başta söyleyerek başlayayım cevaba. Sendikacı kadın ve pozitif ayrımcılık yan yana gelebilecek kavramlar olmadığını düşünüyorum. Sendika emeğin değerini bilmek ve karşılığını alabilmek için yapılan örgütlü mücadelenin adıdır. Hayatımızın her dönemi bir mücadele zeminidir. Hayat başlı başına mücadeledir. Duruşunuz ve kimliğiniz bunu gerektirir. Ancak çalışma hayatında durum biraz farklıdır. Tek başınıza emeğinizin, ekmeğinizin ve özgürlüklerinizin savunuculuğu sizi kasırganın önündeki saman çöpü gibi savurur. Savrulmamak için yan yana dizilir birbirine tutunmanız gerekir. Böylelikle güçlü olanın değil haklı olanın sesi yükselir, mazlumun, mağdurun sesi olursunuz ve hiçbir zaman zalimin yanında olmazsınız.

MEMUR-SEN çatısı altındaki hizmet kollarının tamamında öncelikle sendikal mücadeleye katılmak, buralarda var olanla ilgili, daha iyinin olması gerekenle ilgili, fikir paylaşımı açısından kadın arkadaşlarımızın sıklıkla teşvik edildiğini, çalışmalara davet edildiğini, alanların kadınlar için açıldığını ifade edebilirim.

MEMUR-SEN kadın ya da erkek yerine insan temelli bir paradigma üzerinden bakarken hassasiyetle bu konuların ideolojik malzeme haline getirilmesine de rezerv koyar. Kadınlar gününü kutlayan pek çok kişinin aksine sendikamız gerçek gündem ve acılar üzerinden eylemliliklerle kadınlar için iyiliğe çağrı yapar. Mesela sendikamızın Suriyeli kadınların hapishanelerde yaşadıkları ve orada yargısız infazları karşısında eylem yapmış ve bu kadınların sesi olarak duruma dikkat çekmiştir. Bu anlamda sendikamız eylem-düşünce arasında paralellik kurar ve göstermelik tutumlarda bulunmaz.

Böyle bir örgütün içinde üye olmanın dışında sorumluluk almak istiyorsanız, sendikalı olmanın dışında hak mücadelesinde bende varım diyorsanız bugün anlaşılan manada pozitif ayrımcılık bekleyemezsiniz.

Sahada Çalıştıkça Sendikacılığın Kadını Erkeği Olmayacağını Anlarsınız

Bir görevin sadece kadın olduğum için verilmiş olması kabul edebileceğim bir durum değildir. Tersi bir durumda söz konusu tabii ki. Bu yolda çalışmamış, sıkıntısını çekmemiş mutfaktan yetişmemiş birisini de yönetici olarak görmem mümkün değil. Böyle baktığınızda Daha da güçlü olmak için sayının önemini bilirsiniz, Kafe, hastane bahçesi, cami öğretmenler odası fark etmez ‘gel bizimle güçlü ol, gücümüze güç kat’ demek için üye formların her an yanında olur. Hak mücadelesinde ben de varım diyorsanız eylem çağrısında, benden başka kim geliyor acaba diye etrafınıza bakmazsınız. Yola çıkarsınız ve yürürsünüz. Bir üyeniz aradığında önceliğiniz O olur. Sorununu çözene kadar uykularınız kaçar derdiniz olur. ‘Nasılsın’ sorusunu lafın gelişi olarak soramazsın çünkü bilirsin ki cevap sana bir sorumluluk yükleyecektir. Var bir derdim dediyse üyeniz; Haklıysa hakkını almak boynunuzun borcudur artık.

Ve bilirsiniz sendikacılığın kadını erkeği yoktur. Ancak kadınların pek çok sebeple sendikacılığa soğuk baktığı ve uzak durduğu da bir gerçektir. Bunu yıkabilmek adına ayrı bir örgütlenme alanı olarak MEMUR-SEN bünyesinde Kadınlar Komisyonlarının kurulması da bu ihtiyacın bir sonucudur. Burada bir alan açılması pozitif ayrımcılık olarak değerlendirilmesi de tartışmaya açık bir konudur bence. Çünkü ilk kurulan ve üyesi olduğum Eğitim Bir Sen’in kurucu ekibi içinde yer alan kadınlar, bu sendikada kadınlara yer var mı sorusunun en güzel cevabıdır. Bu noktada kadınların uzak durmasıyla beraber sendikacılık alanında farklı bakış açıları da bu tartışmayı güncel kılmaktadır. Genel başkanımız Ali Yalçın’ın bu konudaki pozitif tavrı tüm teşkilat tarafından bilinmektedir. Sendikacılık yürüyüşümdeki dönüm noktalarından bahsetmem bu konuya ışık tutacaktır. Burada birkaç ismin hakkını teslim etmem gerekir. Fatih ilçesindeki beraber yola çıktığımız Durmuş Kahriman ve Mahmut Akay sendikacı olarak her çalışmanın içerisine dâhil ederken cinsiyetçi bir yaklaşımla bakmış olsalardı bugünkü tecrübeyi edinemeyeceğim aşikârdır. Yine sendikacılık noktasında önemli bulduğum şube kadınlar komisyonu temsilciliği ve yönetim kurulu üyeliğinde tüm toplumsal cinsiyet algılarına rağmen emek ve liyakat ölçüsü ile değerlendiren başkanlarımızdan Hasan Yalçın Yayla’yı ve ardından Rıfat Kavak’ı yolu kapatmayıp aksine genişleten insanlar olarak anmam gerekir. Yapılan işlere dönemsel bakıldığında daha doğru anlaşılacaktır bugün çok sıradan gelebilir ama gerçekleştiği gün bu kadar sıradan değildi. Yine MEMUR-SEN İstanbul İl Başkanımız Talat Yavuz bugüne kadar ki çalışmalarımıza dâhil olmuş, toplantılarda yapılacak işlerde böyle bir ayrımcılığı bırakın uygulamayı hissettirmemiştir bile. Eğer bunun adı pozitif ayrımcılıksa Evet kadınlara bu sendikada pozitif ayrımcılık yapılmaktadır. Ama bu zaten bu işin doğasında varsa ve olması gerekense işte bu tartışılır. MEMUR-SEN teşkilatlanmasındaki kadınların tamamı pozitif ayrımcılığın bir sonucu olarak kendilerine alan açılmış kadınlar değildir.

Yol açık Yola çık

Teşkilattaki konumları üye olmanın dışında sendikacı olarak sadece kadın emeği için değil insanlık onuru için mücadele vizyonuna sahip kadınların çalışmalarının sonucudur. Bu konuda sendika içinde sloganımız da ‘Yol açık Yola çık’ tır. Yolu açanları sayılarının artacağına olan inancımla birlikte saygıyla anıyorum. Bu çerçeveden bazı alanlarda kadınlar için yeni bir ayrımcılık alanı üretmeyecekse ‘kota’ ve ‘pozitif ayrımcılık’ kabul edilebilirim. Pozitif ayrımcılık adı altında durum erkek olmaktan kaynaklı erkeklerin emeğinin de yok sayılmasına dönüşüyorsa bu da doğru değildir. Kadınlara zaten verilmesi gerekip yıllar içinde verilmemiş hakların ikamesi için çalışma ve alan açmaksa bu fikre katılabilirim. Bu yüzden pozitif ayrımcılık kavramının içini nasıl doldurduğumuz çok önemli. Gerçekten emek verelerden iseniz, mutfakta ateşin başında yanmışsanız, pozitif ayrımcılık beklemezsiniz çünkü insana ancak emeğinin karşılığı vardır.

Son olarak ülkemizin ve tüm insanlığın içinden geçtiği bu zorlu dönemde 8 Mart’ın ayrı bir yeri olacağını düşünüyoruz. Pandemi de 8 Mart’ı nasıl kutlayacaksınız örgüt olarak? Bu vesile ile 8 Mart Emekçi Kadınlar Gününüzü tebrik eder muvaffakiyetler dileriz

MEMUR-SEN’li Kadınlar Olarak Şimdiye Kadar Ülkemiz İçin Nerede Olmamız Gerekiyorsa Orada Olduk

Pandemi sürecinin en başından itibaren herkes şaşkın bir vaziyette etrafına bakarken maske ve kolonya dağıtılacak dendi sahada biz vardık. Arabalarımızı aldık kolileri yükledik elimizdeki adresleri kapı kapı dolaştık ve siz evde kalın biz size gelelim dedik. Vefa ekipleri kurulduğunda ilk olarak bu ekiplerde görev alanlar yine teşkilatımızın üyeleriydi. Sokak sokak dolaşarak ihtiyaç listelerinde belirtilenleri temin ettik, bankalarından paralarını çekemeyenleri ya da sosyal yardım için başvurmuş olanları tek tek kapılarını çaldık hatırını sorup emanetleri teslim ettik.

MEMUR-SEN’ebağlı tüm hizmet kolları bulundukları bölgelerde 112 çağrı merkezlerinde severek görev aldı. MEMUR-SEN’in tüm üyeleri cephede en önde Savaşanlardan olduk. Kadın erkek ayrımı da olmadan, kim var diye seslendiğinde sağına ve soluna bakınmadan ben varım, diyen yine bizim üyelerimizdi.

Okullarında maske üreten, bir makine başında tulum diken öğretmenlerimizin büyük çoğunluğu yine bu teşkilatın üyeleriydi. Seferberlik ruhuyla hareket ettik. Bu dönemde verilen her bir hizmet, seferberlik dönemindeki cepheye mermi yapan zihniyetin izinden yürüyen üyelerimizin hizmetiydi.

Salgın nedeniyle pek çok çalışma başlığımız çevrimiçi platformlar da gerçekleşiyor. Ben salgını sadece olumsuzlukları ve zorlukları açısından değerlendirmek yerine pekçok açıdan sunduğu olumlu fonksiyon ve imkânlar üzerinden okumayı tercih ediyorum. Yüz yüze olamamak bizim toplumsal değerlerimiz, geleneklerimiz ve birbirimize olan muhabbetlerimiz açısından bir negatiflik ifade etse de salgın dönemine hızlı bir şekilde uyarlandığımız çevrimiçi ortamlarla bunu takviye etmeye çalıştık. Çevrimiçi çalışmalarla zamandan tasarruf ederek aslında normalde yaptığımız işlerden çok daha fazla üretim yaptığımızı, toplantılar düzenlediğimizi, kararlar aldığımızı da söyleyebilirim. 8 Mart Dünya kadınlar günü içinde arkadaşlarımızla hepimizin sağlığı adına çevrimiçi platformda söyleşiler sunumlar ve paylaşımlarda bulunacağız. MEMUR-SEN‘e bağlı sendikalar her yıl olduğu gibi bu günün anısına kadın üyelerimize hediyelerini ulaştıracak. Ayrıca Sendikamız kadınlar günü vesilesi ile basın açıklamasını yayımlamış ve bakış açımızı hepimiz adına kamuoyu ile paylaşmıştır.

Asıl olan cinsiyetlerin yarışması çatıştırılması değil adalet temelli sosyal roller ile hayatı paylaşmaktır. Kadınlar gününün de ayrışmaya değil daha iyiye vurgu yapması bizim açımızdan günü anlamlı hale getirecektir. Kadın vurgusundan önce adalet vurgusu bizim için hayatidir. Bu vesile ile 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün kadınlarımızın ve tüm dünya kadınlarının sorunlarının çözümü için yeni bir başlangıç ve imkân olmasını temenni ediyorum.

Örgütlü Kadın Güçlü Toplum.