Dolar 34,6112
Euro 36,2476
Altın 2.922,60
BİST 9.659,96
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 11°C
Az Bulutlu
İstanbul
11°C
Az Bulutlu
Sal 11°C
Çar 12°C
Per 14°C
Cum 14°C

Şiddetsizlik, Eğitimin Ve Adaletin Tesisi İle Mümkün

Bitlis Eren Üniversitesi Öğretim Görevlisi
30 Kasım 2020 09:28

Cehennemin en karanlık yerleri, buhran zamanında tarafsız kalanlara ayrılmıştır.Dan Brown

Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır

İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözü ile Fransız Oyun Yazarı Moliere’inin “Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz” sözündeki felsefi örtüşme bana, “Adalet” kavramının, varlığın kendisini gerçekleştirebilmesi için ihtiyaç duyduğu en ehemmiyetli evrensel değer olduğunu ispatlıyor.

Samimiyetle söyleyebilirim ki, insan hallerinden hiçbiri adalet güvencesinin kaybedildiği halden daha üzücü, ezici, yıkıcı olmayacaktır.

Kadim bir suç olan şiddet, insanlık için her zaman sarsıcı olmuştur. Fakat şiddetten daha sarsıcı olanı gerek insani gerekse kozmik dengelemede şiddeti engelleyici ya da azaltıcı bir karşı gücün yeterince işlevsel olmayışıdır.

Bugün, gün be gün sayısı artan ve giderek daha vahşileşmiş öfkeyle işlenen şiddet suçları, varlığın bedensel ve ruhsal bütünlüğünü parçalamakla kalmıyor toplumsal ahengi çürüten bir davranış örüntüsüne dönüşüyor. Her ne kadar kadına dönük bir yıkıcılık ile kederden öfkeye, öfkeden kedere savuran bir döngünün içine çekse de bizi, varlığın tüm türüne tasallut ettiği bir gerçek.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle toplumsal farkındalık oluşturmak adına yapılan, kamu, özel sektör, sivil toplum ve bireysel etkinlikler bu konudaki hassasiyetin yükseldiğini, toplumun her kesiminin şiddete sırtını döndüğünü gösteriyor. Lakin günü geldiği için yapılan etkinlikler yılın geri kalan günlerinde yaşanan ve bırakın şiddete sırt dönmeyi, mazur gösteren, makul çıkaran, aklın almayacağı ilintilerle bağışlayan, hoş gören tutumların açtığı yaraları kapatmaya yetmiyor.

Bu konuda en yüksek toplumsal infiali, yargı sürecinde gözlemlediğimiz, vicdanın hiçbir köşesine sığdırılamayan kararların yarattığını söylemek zor değil. Ama vahşete varmış şiddet suçlarının mahkemelerde iyi halden(!) ceza indirimini almasını “Adaletin tecellisi” olarak ifade etmek zor! Mahkemelerin gereken yaptırım kararını alabilmek hususunda; yaptığı suçtan sıyrılabilmek veya en az cezayı alabilmek için her türlü görüntüyü verecek bir suçludan nasıl bir kötü hal görmeyi beklediğini anlayabilmek daha zor! Ve daha ötesi sosyal medya üzerinden işleyen toplumsal vicdanın baskısı ile veto yiyen bir kararın adalete olan inancı koruması İmkânsız!

Bugün, ağırlıklı olarak sivil toplum kuruluşları, kadın dernekleri ve bazı siyasi partiler tarafından kabul edilmesi için sık sık gündeme getirilen ‘’İstanbul Sözleşmesinin‘’ dünyanın en kusursuz kanunu veya sözleşmesi olduğunu varsayalım. Eğer cinsiyetlere kolektif bilinçaltı ile dövmelenmiş ön yargıları yıkacak zihinsel devrim gerçekleşmediği sürece kağıt üzerinde yan yana dizilmiş kelimeler yığını olmaktan öteye gidemeyecektir.

Artık “Eğitim şart” mizahı ve ironisi ile sorunları savsaklamaktan vazgeçip gerçekten eğitimin mutlaklığını fark edelim. İnsanın temel dürtüsü “saldırganlığın’’, ötekini, rakibini yıkıp yok etmek değil bireysel gelişimi teşvik etmekle görevli olduğunu bilelim. Eğitimin okul çağında değil, dünyaya gelindiği anda başladığını, kişiliklerimizin anne baba başta olmak üzere aile içi ilişki, iletişim, bakım, güven ve sevgi şartlarına göre şekillendiğini kabul edelim. Krizi, kaosu, riski yönetirken şiddete başvurmayı seçip seçmeyeceğimize dair en önemli öğrenmelerin bu süreçte kazanıldığının şuurunda olalım. Olalım artık! 

Şiddeti kategorileştirmekten, kadın şiddeti, erkek şiddeti, çocuk şiddeti, hayvan şiddeti, doğa şiddeti diye ayrıştırıp altlarını çizerek şiddetin ötekilerini oluşturmaktan vazgeçelim. Şiddetin, varlığın tümüne olan tahribatını, toplumun tüm kesimleri ile aynı kuvvette reddedelim. Hiçbir şiddet eyleminin bir grubun, bir kesimin, bir cinsiyetin veya bir idealin makulü veya tekeli olmasına izin vermeyelim. Vermeyelim artık!

Bugün kadın şiddetinin ardındaki asıl nedenlerin gerçekliğinden kopup erkek kötülüğü odağında cinsiyetler arası bütünlüğü tümüyle yıkan, cinsiyetleri birbirine rakip, düşman kılan tutumlardan ise son sürat uzaklaşalım. Ve bilelim ki eğitimin ve adaletin tesis edilemediği bir toplumda en iyi niyetli mücadele bile havanda su dövmekten hatta sorunu daha çözülmez kılmaktan başka bir sonuca ulaşamayacaktır.

Elimi dostça omzuna koydum, meğer yarası tam oradaymış.Psikiyatrist Dr. Kemal Sayar

Jale Yanılmaz Sosyal Psikolog
Jale Yanılmaz Sosyal Psikolog

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
11 Mart 2021 12:46
19 Şubat 2021 18:35
19 Şubat 2021 18:19