Yankı (Nurdan Aladağ)
Yankı…
Gecenin sağır sessizliğinde iç hesaplaşmalar başlar. Bazen o kadar gürültülü olur ki kendi kendinize konuştuğunuzu fark edip sizi duyan var mıdır diye etrafa bakındığımız bile olur.
İç sesimize kulak kabarttığımız zamanlar en karmaşık zamanlarımızdır. Cevabımızı kendimizin veremeyeceği soruları sorarken yanıt gelmeyeceğini bile bile bekleriz. Karar vermek için illaki onay gelsin isteriz. Tıpkı dağın tepesinde bağırıp sesimizin bize geri dönmesini beklediğimiz gibi. Hayatla ilgili beylik laflara gerek yok aslında. Sevginizi verdiğiniz sevgiyle kucakladığınız her şey size katlanarak geri dönecektir. Düşüncenizi eyleme dönüştürdüğünüzde kelimeler hazır ol da beklerken yaymış olduğunuz enerji, iyileştiren, sarıp sarmalayan bir olgu olur.
İnsan olmanın doğasında aklı kullanmak var. Nasıl ki elimizi kullanırken birbirine yardım ederek başarıyorsak, aklımıza kalbimizi de katınca mükemmel sonuçlar elde ederiz. Bunun imkânsız olduğunu iddia eden çok insan olacağından emin olsak da denemekten ne kaybederiz.
Günümüzde mutluluk sorunu aldı başını gidiyor
Günümüzde mutluluk sorunu aldı başını gidiyor. Buna çare arama zamanı da şimdilerde gizlidir. Mutlu edilmek için bekleyen kişi doğduğu andan itibaren alıştığı saltanatı ömrü boyunca yaşayacağını sanıyor. Sen kendini mutlu etmek için ne yaptın kollarını kavuşturup beklemekten başka diye sormazlar mı insana.
Benim bu konuda hala ümidim var. Bir dönemeç bekliyorum yakın zamanda. Birbiriyle aynı dili konuşmalarına rağmen yabancılaşan toplumumuz mutsuzluğunun nedenini anlayacaktır. Kafasını kaldırıp, başının üstündeki gökyüzünü fark eden gençlerimiz bu maviliği karartmamak için yollarını araştırıp çözüm bulacaklardır.
Psikologlar boşuna sormuyorlar çocukluğuna inelim, nasıldı diye. Çocuklukta atılan temeller neydi? Anneler çocuklarını büyütme aşamasında katı besinlere alıştırırken bütün yiyecekleri aynı anda karıştırıp vermemeleri gerektiğini iyi bilirler. Her gıdanın tadını öğrenmelerinin yanı sıra alerji yapma durumunu da tespit etmiş olurlar. Eğer bilinçsiz bir anneyse abur cubur zamanı geldi diyerek verdikleri sağlığa zararlı gıdalarla mutlu olacaklarını onlar adına düşünmüş olurlar. Bunun ne büyük hata olduğunu ergenliğe obez bir genç olarak girdiklerinde, mutsuzluğa hızla tırmandıklarında anlarlar. Mutlu olmayı ya da ilerleyen yıllardaki mutsuz olmasına kendi karar vermeyen çocuk için yaşam zorlu bir savaş haline gelir.
İnsan dış görünüşünü diğer insanlardan bununla ilgili takdir görüşünün sonucunda kendini sever ya da sevmez. İlk buradan başlamak gerekir. Kişi kendine sorduğu soruların cevabını verebildiğinde onay verip kendini sevdiğinde diğer insanlara da faydası dokunmaya başlar. Vücudumuzu doğru beslerken ruhumuzu da doyuran bilgi kültür birikimi yaparak mutlu birey olmak için gerekli adımı atmış oluruz. Herkesin bu dünyaya gelmesinin bir nedeni var sözünü doğru çıkarırcasına yaşadığımız olaylardan ders çıkarmalı beraber yürüdüğümüz yol arkadaşlarımıza gerekli önemi vermeliyiz.
Filipinler’deki her öğrenci mezun olabilmek için on ağaç dikmesi gerekiyormuş
Yurt dışındaki eğitimin başarılı oluşuna hayran hayran bakarken örnek aldığımız kısımlar bizi nedense onların ulaştığı sonuca ulaştıramıyor. Güncel bir haber olan Filipinler’deki her öğrenci mezun olabilmek için on ağaç dikmesi gerekiyormuş. Duyduğum zaman o kadar hoşuma gitti ki bu haber; bizim çocuklarımızın da zorunlu olarak dikeceği düşüncesi, geleceğe taşıyacağı on ağacının olması, bunun getireceği mutluluk hissi, doğanın bize teşekkür edeceği, küresel ısınmaya çare bulunacağı heyecanlanmama sebep oldu. Yapılan eylemin sonucunu görmek bu kadar güzel gözüküyorsa uygulamak için neden geç kalalım.
Gene yurt dışındaki gıpta ile izlediğim başka bir yöntem daha var. Gelecekte hangi mesleği seçmelerine karar vermede zorlanan gençler bir haftalık staj yaparak fikir ediniyorlar. Kendi yeteneklerinin farkına varıp isteklerinin ve onları mutlu edecek uzun süre yapacakları mesleklerine karar vermede doğru düşünmelerini sağlayan ortamlarda oluyorlar. Düşünün ki bir genç avukat olmak istiyor, izlediği davada suçlunun avukatının işini en iyi şekilde yaparken, mağdurun zor duruma düşmesine sebep olacağına mı, adaletin doğru işleyip cezalandırılacağını bilmesine rağmen, sanığı iyi savunacağına mı şahit oluyorsa bu mesleğe karar versin.
Doktor olmak isteyen genç ya ailesi istediği için ya da maddi olarak çok kazanacağını düşünüp uygun mu değil mi demeden bu mesleği seçecekse mutsuzluk yolunda bir adım atmaz mı? Halbuki hastanede geçireceği bir hafta içerisinde yardım edeceği insanların ona minnet duyması, cana can katacak müdahaleler de bulunurken yardımcı olması, uykusuzluk, yorgunluğun sonunda insan olmaktan, bir işe yaramaktan almış olduğu haz ona doğru karar vermesini sağlayacaktır. Balerin olmak isteyen gencin sahnede alkışı alırken duyduğu gurura ulaşabilmesi için ayakları yara olana kadar çalışması gerektiğini, sporda madalya almak, ünlü olmak için yorucu antrenmanlar yapılması gerektiğini bilmeli ki yapacağı işten mutlu olsun. İşi olmayan ama iş teklif edildiğinde beğenmeyen, yaptığı işi düzgün yapmayarak karşısındakinin üzülmesine sebep olan bir topluma bu yöntemleri uygulama zamanı gelmiştir artık… Vazgeçmek yok…Madem ki geldik dünyaya, yaşayacak bir hayat varsa, mutlu yaşamak, mutlu yaşatmak için yollarımızı arayıp bulacağız. Dağların tepesinde seni seviyorum kelimesini haykırıp geri gelen sesi duyunca mutlu olacağız.