Babadan Oğula Sigortacı: Turgut Oğulcan Korkut
Babadan Oğula Geçen Bir Miras: Turgut Oğulcan Korkut.
Babadan Oğula Geçen Bir Miras: sigortacılık Yazı dizimizin İlk Misafiri Turgut Oğulcan Korkut.
Dijitalleşme artık bir lüks değil aksine bir ihtiyaç haline geldi
Pandemi konusunda ülkemizin ve dünyanın geçirdiği bu zorlu dönemi Genç Bir Sigortacı gözüyle değerlendirir misin?
Zor bir süreçten geçiyoruz ve çok yakın bir zamanda da bitmeyeceği aşikâr. Bu dönemde evlere kapandık, sevdiklerimizi göremez ve temas edemez olduk. Telefon görüşmeleri ve görsel aramalar vasıtasıyla bu ihtiyaçlarımızı gidermeye çalıştık. Aynı şekilde dijitali kullanma şeklimiz ve hayatımıza bu denli girişi günlük alışkanlıklarımızı da etkilemeye başladı. Bu noktada teknolojinin önemi bir kez daha öne çıktı.
Anladık ki yeni teknolojilere yatırım ve dijitalleşme artık bir lüks değil aksine bir ihtiyaç haline geldi. Bu farkındalığın, sektörü önümüzdeki süreçte ciddi anlamda değiştireceğine ve bir takım radikal kararlar alıp ciddi dönüşümlere iteceğini düşünüyorum.
Babamın bu konudaki isteği ve desteği de beni bu yönde ilerlememe teşvik etti
Sigorta sektörünün duayen ismi Levent Korkut’un oğlu olduğunuzu bir çok okurumuz biliyor. Fakat bizler bu ustalığın elinde büyüyen sizin, yani Turgut Oğulcan Korkut’un kısa hayat hikayesini sizden dinlemek istiyoruz.
1995 yılında Kadıköy’de doğdum ve burada büyüdüm. İlk ve orta okul ile lise öğretimimi Alev Okulunda tamamladım. İlk yabancı dilim Almanca ve sonrasında İngilizce öğrendim. Lise eğitimimden sonra üniversitenin ilk senesinde Hamburg’ta okudum ve bir süre burada kaldım. Başta makine mühendisliği ile başladığım lisans eğitimime Türkiye’ye döndükten sonra mimarlık olarak devam edip Özyeğin Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldum. Mezun olduktan sonra şartlar beni baba mesleğine itti, babamın (Levent Korkut) bu konudaki isteği ve desteği de beni bu yönde ilerlememe teşvik etti diyebilirim. Mesleğe başladıktan sonra aynı zamanda da TSEV’de temel sigortacılık eğitimi ve sonrasında yangın ve mühendislik sigortaları üzerine eğitimimi tamamladım.
Sigortacının telefonu pek susmaz ve benim babamınki de ben küçükken baya bir çalardı
Bir yandan da çalışıp sahada öğrenmeye devam ederken aslında birçok şeyi zaten önceden beri bildiğimi veya kulak misafiri olduğumu fark ettim. Benim için yeni bir şey değildi. Biliyorsunuz, sigortacının telefonu pek susmaz ve benim babamınki de ben küçükken baya bir çalardı. Tüm o konuşmalar ve ofiste geçirdiğim zamanlardaki kulaktan duyma bilgiler bana şimdilerde gerçekten çok faydalı oluyor.
İnsanların riskten kaçınma eğilimi arttı
Sigorta Sektörünün Pandemi döneminde ki durumunu, yaşadığı süreci genç bir sigortacı ve genç bir yönetici olarak değerlendirir misiniz? Genç bir belleğin bu süreci kendi ifadeleri ile bizlere anlatması eminim hepimize farklı bakış açısı kazandıracaktır.
Sigorta sektörü pandemiden en az etkilenen sektörler arasında diyebiliriz. Bu süreçte insanların riskten kaçınma eğilimi arttı ve düşen gelir karşısında birtakım risklerin gerçekleşme maliyetlerinin de altından kalkamayacakları için sigorta bu dönemde aklımıza gelen bir kalem oldu. Özellikle sağlık sigortalarında pandeminin teminat altına alınması da bu kanalda satışları etkiledi.
Bu dönemde bizim gibi ağırlıklı kurumsal tarafta sigortacılık yapan acentelerin bireysel ağırlıklı iş yapan acentelere nazaran daha az etkilendiğini gördük. Buna, pandemi dolayısıyla geleneksel satış kanallarının negatif etkilenmesi, gelirlerin düşmesi ve teknolojinin ön plana çıkması gibi sebepler gösterilebilir. Önümüzdeki dönemde değişen jenerasyon ve gelişen ihtiyaçları ekseninde dijital sigortacılığın çok daha ön plana çıkacağını ve bunun da şirketlerin bireysel ürünlerini çeşitlendirmede etkili olacağını düşünüyorum.
Böyle bir hocanın yanında yetişmek ve ondan öğrenmek benim için büyük bir şans
Babanız Levent Korkut’un sigorta sektöründe 40 yılı aşkın süredir ortaya koyduğu işler ve başarılar hepimizin hafızasında önemli yere sahip. Onun oğlu olarak değil de sektöre yeni başlamış bir sigortacı gözüyle Levent Korkut ne anlam ifade ediyor size göre?
40 küsür yıldır sektöre katkıları ve aktif bir şekilde ön planda olmasından dolayı gerçekten tanımayan yok diyebiliriz kendisini. Gerek hasar ayağındaki tecrübesi ve bilgileri, gerekse de mevzuat ve sektörel birikimleriyle Türkiye’de öne çıkan isimlerden. Böyle bir hocanın yanında yetişmek ve ondan öğrenmek benim için büyük bir şans açıkçası.
Bırakılamayan bir heyecanı var sigortacılığın
Çok kısa sürede sigorta sektöründe başarılı işlere imza atmaya başladığınızı biliyoruz. Size göre sigortacılığın artıları ve eksileri nelerdir? Sizi en çok zorlayan ve en çok mutlu eden yanlarını dinlemek isteriz.
Şu ana kadar kimle konuştuysam birçoğu benzer şeyleri söyledi. Kimisi bambaşka bir bölüm okumuş, kimisi piyasada pişmiş. Dediler ki, başta emin bile değildik, sigortacılığa başladık ve gerisi geldi. Belli bir süre sonra istesek de çıkamadık. Evet doğru, bir kez başladıktan sonra kendine doğru çeken değişik bir cazibesi, bırakılamayan bir heyecanı var sigortacılığın.
Öncelikle bu yaptığımız işin çok dinamik ve insana dayanmasından kaynaklanıyor. Tabii ki bu mesleğin tam bir akıl jimnastiği olduğunu da unutmamak gerekiyor. Her aşamasında bir mücadele ve yarış var. Müşteriyi bir şekilde buldun, riski değerlendirdin ve üstlenilebilir buldun. Sonrasında bu riski sigorta şirketlerine pazarlaması ve teminat bulması kalıyor. Bin bir mücadele teminatı da buldun, işe rakip bir dağıtım kanalı girdi ellerinde daha iyi bir teklif var.
Hadi tekrardan şirketlerle masaya otur tekrardan başla. Bu bitmeyen döngüde bir de satış sonrası destek ve hasar süreçleri var. Bu anlamda gerçekten heyecanlı bir iş yaptığımızı düşünüyorum ancak en ufak yapılacak bir hatanın faturası maalesef çok ağır olabiliyor. İnsanların kaldıramayacakları riskleri üstleniyoruz bu noktada bazen istenmeyen olaylarla da karşılaşabiliyoruz.
Daha kat edecek çok yol var
Genç bir sigortacı ve hatta sigorta lideri olarak İzmir Depremi sonrasında halkımızın DASK’a olan yoğun ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bildiğimiz kadarıyla deprem sonrasında DASK satın alım oranları %37 civarında bir artış göstermiş. Bu bilgi ışığında bir değerlendirme yapmanızdan mutlu oluruz.
Türkiye’de yaklaşık yarı yarıya olan DASK oranını düşünecek olursak satın alım oranlarının artması iyi bir gelişme. Tabii ki böyle üzücü olayları görmek hiçbirimiz istemiyoruz. Ancak deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak bu gibi kötü sonuçlar sürpriz olmamalı ve hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız. Daha kat edecek çok yol var, umarız ki bu sene gerçekleşen ciddi sayıda deprem ve yol açtığı yıkımlardan gerekli dersleri çıkarır ve önümüzdeki süreçte hazırlıklarımızı bu yönde yaparız.
Sigortalılık oranının artması oluşan prim havuzunun yanında yurtdışı piyasalarda sağladığı reasürans desteği ile de Türkiye’nin kötü günlere karşı hazırlıksız yakalanmasının da önüne geçecektir. Bu noktada sigortalama oranını nasıl arttırabileceğimizi ve zorunlu tüm sigortalarda nasıl bir takip ve denetim sistemi kurmamız gerektiğini de tekrardan ele alıp belki de düşünmemiz gerek.
Türkiye’deki sigortalanma oranının bu kadar düşük olması sektör için önemli bir potansiyel
Sigortacılığa yeni başlayacak olan ya da bu alanda eğitim gören gençlere neler önerirsiniz? Mesleğe atılırken nelere hazır olmalılar, onları sigortacılığa teşvik etmek ister misiniz?
Sigortacılık gerçekten dinamik ve insan ilişkisine dayalı bir iş. Bir noktada aslında yaptığınız birçok şey ilişki yönetimine dayanıyor. Son dönemde yaşananlardan sonra tedarik zincirindeki değişim beklentisinin Türkiye’ye etkisi ve yine Türkiye’deki sigortalanma oranının bu kadar düşük olması sektör için önemli bir potansiyel barındırıyor diyebilirim. Yabancı yatırımcının hala sigorta sektöründeki yatırımlarının sürmesine de bakacak olursak potansiyeli tekrardan görebiliriz. Aynı zamanda insan hayatı ve riskleri devam ettikçe her zaman sigortaya da ihtiyaç duyulacak. Bu noktada güzel bir sektöre giriş yolunda oldukları için arkadaşları kutluyor ve iyi şanslar diliyorum.